Etkinliklerimiz     ·       Haberler - Duyurular     ·       +90 ( 212 ) 631 23 11
  Dil     ·       Veli Girişi

Dil Seçenekleri

Disleksi | İpekböceği Anaokulu ve Kreş | Fatihin En BÜYÜK Anaokulu

Disleksi

Buna göre iki disleksi tipi ayırt edilmiştir. Birincisi P-tipi (perseptüel tip/algısal tip), ikincisi ise L-tipi (linguistik tip/dilsel tip) olarak anılır.

Disleksi

21 Ocak 2019

Ne tür bir öğrenme bozukluğudur?

Disleksi, öğrenme fırsatının yokluğuna, zeka geriliğine, beyin hastalığına bağlı olmadan, normal ve yeterli bir eğitime, normal bir zeka düzeyine, uygun sosyokültürel çevreye rağmen, okuma becerisinin kazanılmasında ortaya çıkan öğrenme güçlüğüdür. Bu güçlük, merkez sinir sisteminde algısal düzeyde bir entegrasyon bozukluğunu içerebilir (kelime ayırt etme güçlüğü, kelimeleri cümlede uygun sırada dizme güçlüğü, fonetik-odiovizüel entegrasyon güçlüğü şeklinde dilsel güçlükler ya da vizüomotor disfonksiyon gibi).

Uygun planlanan bir özel eğitimle bu çocukların okuma ve yazmayı öğrenmesi sağlanabilir. Ama bu güçlük bütünüyle yok olmaz; dislektik bir çocuk, okumanın otomatikleşmesi sürecinde hiçbir zaman normal çocuğu yakalayamayacaktır.

Amerikan Psikiyatri Birliği tarafından oluşturulan, Ruhsal Bozuklukların Tanı ve İstatistiksel El Kitabı olan DSM-IV’e göre (Diagnostic and Statistical Manual of Mental Disorders Fourth Edition) gelişimsel öğrenme güçlüğü üç alt grupta toplanır. Bunlardan birinci alt grup, öğrenme bozuklukları başlığını taşır ve burada okuma bozukluğu, matematik bozukluğu ve yazma bozukluğu bulunur. İkinci alt grup, iletişim bozuklukları başlığı altında gelişimsel ekspresif dil bozukluğunu, reseptif ve ekspretif karma dil bozukluğunu, fonolojik bozukluğu (artikülasyon bozukluğunu) ve kekemeliği içerir. Üçüncü alt grup ise; motor beceri bozukluğu başlığı altında gelişimsel motor koordinasyon bozukluğunu içerir.

Birinci grubu oluşturan okuma ve yazma bozuklukları (bunlara disleksi denilmektedir), dil fonksiyonunun görsel (vizüel) modalitede işlenmesiyle ilişkilidir; ikinci grubu oluşturan iletişim bozuklukları ise (bunlara gelişimsel disfazi denilmektedir), dil’in işitsel (oditif) modalitede işlenmesiyle ilgilidir. Genelde bu iki grup bozukluk, yani gelişimsel disleksi ve gelişimsel disfazi, aynı problemin iki görüntüsü olarak ele alınır.


 

Disleksi türleri nelerdir?

Okuma yazmanın öğrenilmesinde, biri doğrudan biri dolaylı iki yol vardır. “Doğrudan yol” ya da “görsel yol” denilen birincisinde okuma, harf-ses analizlerine girmeden, kelimenin bütününün tanınması şeklinde öğrenilir. Bu doğrudan tanıma sürecinde kullanılan yol şekil algısı biçiminde bir “görsel” yol değil, bir ortografik yoldur. İkincisi, yani “dolaylı yol” ise, okumanın parçadan bütüne doğru, harf-ses analizi ile öğrenildiği “fonolojik” yoldur; tek tek grafemleri fonemlere dönüştürme analizi ile işler.

Buna göre iki disleksi tipi ayırt edilmiştir. Birincisi P-tipi (perseptüel tip/algısal tip), ikincisi ise L-tipi (linguistik tip/dilsel tip) olarak anılır. Birincisi P-tipi özellikleri gösteren çocuklar doğru fakat yavaş okurlar; duraklama ya da tekrarlama şeklinde hatalar yaparlar. L-tipi özellikleri gösteren çocuklar ise, gayet akıcı ve hızlı okurlar, ama kelime veya hece atlama ya da bir kelimenin veya hecenin yerine başka bir şey söyleme gibi yanlışlar yaparlar.

L-tipi disleksi, sağ hemisferin az gelişmesi ve sol hemisferin fazla baskın oluşundan ileri gelir. Bu çocuklar, okumayı öğrenmenin en başından itibaren sol hemisfer stratejilerini kullanmaya çalışırlar; okumanın, sağ hemisferin aracılığını gerektiren ilk fazını atlarlar. Çünkü, “yazının vizüo-perseptüel özelliklerini görecek gözleri yoktur”. Bu nedenle L-tipi disleksikler, okumayı öğrenme sürecinin en başından itibaren güçlüklerle karşılaşırlar. P-tipi disleksi’de ise, tersine sol hemisfer daha az gelişmiştir ve sağ hemisfer fazla baskındır. Okuma, başlangıçta değil de ilerledikten sonra sol hemisfere dayanan semantik stratejilerin uygulanmasını gerektirdiği için P-tipi disleksikler okumayı öğrenmenin daha ileri aşamalarında problemlerle karşılaşmaya başlarlar. Çünkü normalde yapmaları gereken hemisfer değiştirmeyi yapamadıkları sol hemisfer stratejilerini kullanmaya geçemedikleri için, başlangıçta olduğu gibi, okuma ilerledikten sonra da sağ hemisfer stratejilerine dayanmayı sürdürürler.

Alt tiplerin özellikleri ne olursa olsun, bütün disleksiklerde temel bir bozukluk vardır: bu da görsel olarak verilen bir sembol ile ona ilişkin kelime ya da anlam arasında ilişki kurma bozukluğudur.


 

Disleksi hangi yaş aralıklarında ortaya çıkar?

Dislektik çocuklarla ilgili en büyük problem aslında disleksinin tedavisinden çok, disleksi tanısının konabilmesidir. Çünkü diğer öğrenme bozuklukları gibi disleksi de üstü kapalı bozukluklardandır, ilk bakışta anlaşılmayabilir. Bu nedenle, çocuk okula başlamadan önce farkedilmesi güç olabilir. Disleksi, genellikle çocukluk döneminde, okumaya başlama aşamasında fark edilir.

Gelişimsel öğrenme güçlükleri genellikle okulun ilk yıllarında kendini gösterir, ama parlak zekalı çocuklar bu güçlükleri bir biçimde dengeleyip gidererek 9-10 yaşlarına kadar gizleyebilirler. Bu nedenle parlak zekalı çocuklarda disleksinin farkedilmesi normal zekalı çocuklardan daha da geç gerçekleşmektedir. Yine de daha erken dönemde semptomlar kendini belli etmeye başlayabilir. Sağı-solu ayırt etmede ve saati öğrenmede yaşıtlarına göre gecikmesi ve zorlanması, parayı tanımada güçlük çekmesi, ya da telefon numaralarında sayıları yer yer tersine çevirmesi gibi.


 

Disleksiye sebep olan etkenler nelerdir? (kalıtım, beslenme vb.)
Özel öğrenme güçlüğü probleminin, belli ve tek bir etiolojik nedeni yoktur. Genetik olarak disleksinin sıklığı birinci dereceden akrabalar arasında, genel popülasyondan daha yüksek orandadır. Dislektik çocukların aile öyküsünde %52 ile %89.7 disleksi saptayan geniş kapsamlı, tarama çalışmaları yapılmıştır. Performans becerilerinin sözel becerilerden daha iyi olduğu disleksi tipinin genetik ve ailesel olabildiğini, ama bunun tersinin yani dilsel becerilerinin performans becerilerinden daha iyi olduğu disleksi tipindeki nörolojik disfonksiyonun, genetik özellik taşımadığını söylerler. Gelişimin erken bir döneminde beyin fonksiyonlarını engelleyici bir etki yapan herhangi bir sürecin (genetik etkenler, konjenital faktörler, prenetal hasar, prinatal zorluklar, beyin hasarı gibi), öğrenme güçlüklerine neden olabileceği ileri sürülmüştür.

 

Disleksinin ortaya çıkışını tetikleyen faktörler nelerdir?
Doğum öncesi annenin geçirebileceği enfeksiyonlar, ilaç alımları ve yetersiz beslenmesi; doğum esnasında ya da sonrasında görülen bazı sorunlar (zor doğumlar, kordon dolanması, plasenta-kordon bozuklukları, doğum travmaları, bebeğin doğumdan sonra uzun süre nefessiz kalması, erken doğum, düşük ağırlıklı doğum, annenin hamileliğinde gebelik toksemisi denen rahatsızlığı geçirmesi, bebekte uzayan sarılık-hiperbilirübinemi gözlenmesi, tekrarlayan kulak iltihapları, menenjit, ensefalit ve kansızlık) da bu duruma eşlik edebilmektedir. Ayrıca kalıtsal da olabilmektedir. Okuma ve öğrenme bozukluklarında % 75’in üzerinde bir oranda bu tür sorunlardan birine rastlanmaktadır.

 

Disleksi’nin en sık karşılaşılan özellikleri (belirtileri) nelerdir?

* Sağ-sol, üst-alt, önce-sonra kavramlarını karıştırabilirler.

* Kendi sağlarını-sollarını ayırt etmekte güçlük çekebilirler.

* Çoğunda el-bacak-göz dominansı karışıktır veya soldadır.

* Benzer biçimdeki harfleri (b/d ya da p/b gibi) birbirinden ayırmakta güçlük çeker ve bunları birbiri yerine kullanabilirler.

* Birbirlerine benzeyen sesleri (b/m gibi f/v gibi) ayıramayıp bunları birbiri yerine kullanabilirler.

* Eşanlamlı kelimeleri ya da anlamsal kategoriden kelimeleri (halı/kilim, teyze/amca, çatal,kaşık gibi) birbiri yerine okuyabilir ya da yazabilirler.

* Kelimenin içindeki bazı harfleri atlayabilirler (“para” yerine “pra” yazmak gibi).

* Harflerin öncelik sonralık sırasını değiştirebilirler (“kas” yerine “sak” yazmak gibi).

* Benzer şekilde kelime içindeki heceleri de atlayabilirler.

* Hecelerin sırasını değiştirebilirler.

* Okurken satır atlayabilirler.

* Yazarken kelimeler arasında boşluk bırakamayıp kelimeleri birbirinden ayırmayabilirler.

* “Ayna görüntüsü” denilen şekilde yazabilirler; yani hem harfler hem de kelimenin bütünü 180 derece tersine çevrilerek sağdan sola doğru yazılabilir, bu yazı aynaya tutulduğunda bildiğimiz yazı gibi görünür.

* Noktalama işaretlerini kullanmakta güçlükleri olabilir.

* Bir metnin genel çizgisini kavramakta zorlanabilirler.

* Okudukları şeyi anlatmakta güçlük çekebilirler.

* Dikkatleri kısa sürelidir ve kolayca dağılır. Konsantrasyon güçlükleri vardır.

* Sosyal gelişimleri zayıftır, arkadaşlarıyla iyi geçinemezler.

* Uzaklık derinlik algıları bozuktur.

* Şekil-zemin ayırt etmede güçlük çekerler.

* Görsel ve işitsel algılama ve motor becerilerinde gerilik görülebilir.

* Kısa süreli hafızaları (görsel ya da işitsel) zayıftır.

* Kimi zaman matematiği yalnızca zihinden yapabilirler, ama yazamazlar.

* Gördüklerini hatırlayamazlar ya da zihinlerinde canlandıramazlar.

* Dün, bugün ve yarını karıştırabilirler.

* İçinde bulundukları yılı, günü ve mevsimi ayırt edemezler.

* Kitaplarının yerini unuturlar, eşyalarını kaybederler.
   
Yukarda belirtildiği gibi, dislektik çocuklar bu özelliklerin tümünü göstermezler; disleksinin tipine göre bu belirtilerin bir bölümünü sergilerler.


 

Disleksiye eşlik eden sorunlar nelerdir?

Bu bozukluğa matematik öğrenme bozukluğu (diskalkuli) ve diğer öğrenme bozuklukları (yazı yazma sorunları-disgrafi gibi) da eşlik edebilmektedir. Ayrıca dikkat eksikliği hiperaktivite bozukluğu, davranım bozuklukları ve depresyon da bu durumla bir arada bulunabilmektedir. Sosyal beceriler yaşıtlarına göre daha zayıftır.



Disleksili çocukların gelişim ve eğitiminde nasıl bir tedavi yoluna gidilmelidir?

Öğrenme güçlüğünün ilaçla tedavisi mümkün değildir. Öğrenme güçlüğüne yönelik eğitim programlarının uygulanmasında davranışçı tekniklerden yararlanılmaktadır. Öğrenme bozukluğu olan çocuklara eğitsel terapi yapılırken aile içi uyum sorunlarının tedavisinde diğer terapi tekniklerinden de yararlanılmaktadır. Tüm bunlar oldukça geniş bir problem alanı oluşturmaktadır. Araştırmalar öğrenme güçlüğüne sahip çocukların, en az öğrenme güçlükleri kadar çeşitlilik gösterdiğini öne sürmektedir. Bu yüzden bir çok uzman bu çocukların her birinin farklı bir biçimde tedavi edilmesi görüşünü savunmaktadır
 

Diğer öğrenme güçlüklerinde olduğu gibi disleksinin de tedavisi okulda verilen eğitimden farklıdır. Çocuk normal bir okulda eğitimine devam ederken yanı sıra bireysel ya da grup halinde özel bir eğitime alınır. Özgül öğrenme güçlüğünün eğitimle tedavisi zihinsel özürlülere verilen özel eğitimden farklı bir uygulamadır. Bu alanda uzmanlaşmış kişiler tarafından verilmelidir. Bu uygulamalar içinde çocuğun gelişimini yetersiz kılan psikolojik sürecin ya da süreçlerin belirlenmesi ve düzeltilmesi gerekmektedir. Süreç öğretimi, görsel, işitsel, dokunma ve kinestetik algının geliştirilmesini, bu algılara ait ayrımlaştırma, dikkat ve bellek, ardışıklık yeteneklerinin arttırılmasını, motor koordinasyon becerilerinin geliştirilmesini içermektedir. Ayrıca fonetik farkındalığın arttırılması, dinleme, konuşma, okuma, yazma (dil) becerilerinin geliştirilmesi, kavram ve düşünme süreçlerinin gelişiminin desteklenmesi bu süreç eğitimi içinde yer almaktadır. Çeşitli algıları destekleyici ya da iyileştirici bu çalışmalar, akademik becerilerin eğitimi ile birlikte verilmektedir.

Öğrenme bozukluğuyla ilgili sorunların görülme sıklığı % 8-10 arasındadır. 40-50 kişilik bir sınıfta 3-4 çocukta öğrenme bozukluğu sorunlarının olduğu düşünülebilir. Bu oran oldukça düşündürücüdür, çünkü bu kadar çocuk, bugünkü eğitim sistemine göre, gözden çıkarılmış görülmektedir. Gelişmiş ülkelerde öğrenme bozukluğunun daha okulöncesi dönemde belirlenebilmesine yönelik çalışmalar yürütülürken, Türkiye’de pek çok kimsenin öğrenme bozukluğunun bir sorun olduğunu anlamaya yetecek ölçüde bile bilgisi yoktur. Sorun genellikle okula başlandığında fark edilmektedir. Ancak, sorunun eğitimciler ve anne babalar tarafından yeterince tanınmaması nedeniyle çocuklar bazen okuma yazma becerisini ilkokul birinci sınıf düzeyinde bile kazanamadan ilkokul beşinci sınıfa kadar ilerleyebilmektedir.

Konunun en önemli yönü ise öğrenme bozukluğu tanısı konmuş çocuklara yaşadıkları sorunlar doğrultusunda eğitim programlarının hazırlanmasıdır. Her bir dislektik çocuk için ayrı ayrı, çocuğun tanı ve değerlendirmelerinden elde edilen bilgiler kullanılarak bilişsel becerilerinin tam bir profili çıkarıldıktan, eksiklikleri, yetersizlikleri, kuvvetli yanları tanındıktan sonra, o çocuğa özgü bir programla planlanabilir.

 

GERİ